Öğretmenimiz bir derste vakıfları anlatmıştı. Atalarımız, yüzyıllar önce vakıf adı verilen dernek gibi şeyler kurmuşlar. Hani, Okul Koruma Derneğimiz gibi, Kızılay gibi… Zenginlerden birkaçı bir araya gelirlermiş. Tarlalarını, bahçelerini ve dükkânlarını, onların gelirlerini bir vakfa bağışlarlarmış. O gelirler vakfın kuruluş amacına uygun işlerde kullanılırmış. Fakir öğrenciler o paralarla okutulurmuş. O paralar, hastaneler ve hastalar için harcanırmış. O paralarla fakir ailelerin yiyecek, giyecek ve yakacak gibi ihtiyaçları karşılanırmış. Vakıflara bağışlanan paralarla fakirlerin karın doyurdukları ücretsiz aş evleri yapılırmış.
Öğretmenimiz, biz çocukları hayrete düşüren şu bilgileri de vermişti:
-Atalarımız, hasta ve sakat köpeklerin ve kedilerin beslenip bakılmaları için de vakıflar kurmuşlar. Bursa’da hasta leylekler için bir leylek hastanesi yapılmış. Bazı hayırseverler, kafeslerdeki kuşları para ile satın alarak onları salıverirlermiş.
Ben, öğretmenimin anlattığı bu güzel ve gurur verici bilgileri beynimin bir köşesine kaydettim. Zaman içinde bunların üzerine başka bilgiler yüklenince vakıflar konusu hafızamın derinliklerinde kaldı.
Ders yılının son günlerinden birindeydik. Sıcak yaz mevsimi, ilk günleri olmasına rağmen bunaltıyordu. Öğleyin, bolca ter dökerek okuldan eve dönmüştüm. Daha çok gölgelerden yürümüşken ne kadar da çok terlemiştim.
Eve vardığımda dedemi bahçede buldum. O, vaktinin çoğunu bahçede geçirirdi. Durmadan ağaçlarla çiçeklerle uğraşırdı.
-Dedeciğim, dedim. Bu sıcakta yine bahçedesin. Hasta olacaksın.
Dedemin elinde bir çinko çanak vardı. Bahçemizdeki çeşmeden su dolduruyordu. Suyu doldurunca burmayı kapattı. Bana sevgi dolu baktı.
-Kendimi yoracak işler yapmıyorum torunum, dedi. Merak etme, ben dikkat ederim. Asıl sen kendine dikkat et. Gölgelerden yürü. Sıcaklarda oynama.
Dedemin elindeki küçük, eski bir çinko çanaktı. Acaba onunla ne yapacaktı? Niçin su ile doldurmuştu? Sordum.
-Dede, o çinko çanak ile ne yapacaksın?
-Arıları, kuşları sulayacağım yavrum.
Arıları, kuşları sulamak!.. Bu nasıl bir işti böyle? Köpeğin, kedinin, kuzunun ve ineklerin sulandığını biliyordum amma arılara ve kuşlara su içirildiğini hiç duymamıştım. Dedem konuşmasına devam etti.
-Evimizin çevresinde kuşlar uçuşuyor, arılar dolanıyorlar. Onlar, bu kurak yerde nereden bulup da su içecekler yavrum? O hayvancıkların da suya ihtiyacı var…
Dedem gitti, çiçeklerin bulunduğu yere elindeki su dolu çanağı koydu. Orada içi su ile doldurulmuş bir başka çinko çanak daha vardı. Dedem yaptığı işi anlatmaya devam ediyordu:
-Önceleri mahallelerde çeşmeler vardı. İnsanlar, oradan su içerlerdi. Çeşmenin yalağında biriken ve taşan sulardan da hayvancıklar faydalanırdı. Kuşlar, kimsenin olmadığı zamanlarda su birikintilerine yanaşırlardı. Küçücük gagalarını bandıra bandıra suyu midelerine indirirlerdi. Arılar, birikintilerin kenarlarından su içmek için uğraşırlardı. Şimdi nerede o suları şırıl şırıl akan çeşmeler? Arılar, kuşlar nereden sulanacaklar?
O anda aklıma, öğretmenimin vakıflar hakkında verdiği bilgiler geldi. Atalarımız, yüzyıllar önce köpekler, kediler, leylekler için bile vakıflar kurmuşlardı.
İşte yüzyıllar sonra dedem de o güzel insanların torunu olduğunu göstermişti. Arılar ve kuşlar için bir vakıf kurmuştu.
-Dedeciğim, dedim. Sen artık küçük bir vakfın sahibisin. Arıları Sulama Vakfı kurmuşsun…
-Ne kurmuşum, ne kurmuşum?
-Vakıf… Arıları Sulama Vakfı…
-Vakıf mı? Ne demek o?
Dedem, vakıf kelimesinin ne demek olduğunu bilmiyordu. Bilmemesi normaldi. O, ilkokul yüzü bile görmemişti. Okumayı yazmayı, İstiklâl Savaşı sonrasında kahvelerde açılan kurslarda öğrenmişti. Fakat dedem, bilmemesine rağmen vakıf kelimesinin anlamına uygun hayırlı bir iş yapıyordu.
Ona, atalarımızın insanlar için, hayvanları korumak için kurduğu vakıfları ve vermiş oldukları hizmetleri anlattım. Kendisinin de şu anda bir vakıf kurmuş olduğunu söyledim. Hoşuna gitti, gülümsedi, sordu.
-Demin ne vakfı demiştin torunum? Benim yaptığım işe bir ad koymuştun hani?
Dedemin vakfına verdiğim adı tekrarladım.
-Arıları Sulama Vakfı…
Dedem;
-Arıları Sulama Vakfı!… Arıları Sulama Vakfı!… diye söylendi.
Bakışlarımızı çinko çanaklara doğru çevirmiştik. Sarıca arılar çanakların çevresinde şimdiden dolanmaya başlamışlardı bile. İçlerinden bir tanesi tabağın kenarına inmiş ve küçücük ağzını suya yanaştırmıştı. Sonra diğer arılar suya hücum ettiler. Çanağın kenarı su içmeye çalışan sarıca arılarla doldu. Az sonra da ağaçlarda cıvıldaşan serçeler gelirdi su içmek için.
Dedemin o gün kurduğu “Arıları Sulama Vakfı”, yine aynı gün su hayrına böylece başlamış oldu… Evimizin çevresindeki arılar ve kuşlar, dedemin vakfından su ihtiyaçlarını temin edeceklerdi.
Yıllar geçti. Dedem öte dünyaya göçtü. O çinko çanaklar, dedemin bıraktığı yerde duruyor. Sularını ben dolduruyorum. Balkondan, arıların ve serçelerin o çanaklardan su içmesini zevkle seyrediyorum.
Dedemin kurduğu “Arıları Sulama Vakfı” hizmet vermeye devam ediyor.
Hasan KALLİMCİ