Antalya'da her zamanki gibi hava yine güneşliydi. Artık bu güneşli havalardan çok sıkılmıştım. Kış mevsimini özlemeye başlamıştım.
Çantamı alıp okula doğru yürüyordum. Derken koluma bir damla düştü ve o esnada şemsiyemi yanıma almadığım aklıma geldi. Okula varabilmek için daha çok yürümem gerekiyordu. Hızlı hızlı yürürken kendi kendime 'Zaten bu havada yağmur az yağar.' diyordum. Ben, böyle kendi kendimle konuşurken ayağım suya battı. Bugün uğursuz bir gündü, biliyordum. Derken biri sırtımdan dürttü.
Merakla arkamı döndüğümde arkadaşım Güliz ile karşılaştım. Bana: "Bugün birlikte okula gidelim mi? Hem bak benim şemsiyem de var hiç ıslanmayız." dedi. Buna çok sevindim ve tabiki dedim. Ayağımı çamurdan kurtardım ve birlikte okula yürümeye başladık. Derken rüzgar da başladı. Eee, rüzgar da yağmura eşlik edince şemsiye yukarıya çıktı ve sanki yukarıda dans ediyordu. Biz Güliz ile şemsiyeyi tutacağız derken Güliz, "Aaa, bak otobüs geçiyor! Hadi, gidip binelim!" dedi. Bu benim duymak istediğim en güzelcevaptı. Koşa koşa otobüse bindik. Bugün heyecanlı, üzüntülü, korkulu bir gündü. Birbirinden farklı duyguları yaşadım ve artık yağmurlu havaları hiç sevmediğimi; güneşli havaları çok sevdiğimi anladım.